MONACO

Haziran 2016

Nice'te İspanya'ya 3-0 yenilgi gecesinden sonra bugün yolumuz Monaco'ya. Monaco'da daha önce iki kez bulunmuştum. Burası küçük bir şehir ve bu nedenle, önemli yerleri kısa zamanda dolaşılabiliyor.


Monaco, 35.500 kişilik toplam nüfusuyla, dünyanın en küçük ikinci ülkesi. Grimaldi ailesine ait bu topraklar, 700 yıldır prenslik ile yönetilmektedir. Tüm Akdeniz'de kıyısı bulunan Avrupa ülkeleri gibi, burada da dağlar denize dik durumda bulunuyor ve bu nedenle şehir tamamen yamaç ve kayalıklar üzerine kurulmuş.


Buraya kuzenim Akgün'ün arabasıyla geliyoruz bu kez. Daha önceki gelişimde Nice - Monaco arasındaki ulaşımda tren kullanmıştık ve bu oldukça iyi bir ulaşım şekliydi. Bu iki şehir arasında denize dik kayalıklarda bulunan yol oldukça dar ve virajlı ama daha yukarıda bulunan otoyol ise daha iyi. 


Çok sayıda otopark nedeniyle özel aracınız için park sorunu yok burada. Yaşayanların ve ziyaretçilerin konforu da düşünülmüş, bir çok yerde yürüyen merdivenler nedeniyle bu dikine kurulmuş şehir çok yorulmadan gezilebiliyor.


Kumarhaneleriyle ünlü Monte Carlo da gezilmesi gereken yerlerden. Biz de bir gelişimde bu kumarhanelerden turistik olanına gitmiş ve oldukça eğlenmiştik. Eğlenmemizin sebebi oynadığımız kumar ile ilgili değil, kumarhanedeki acemiliklerimiz nedeniyle idi. :) Buraya spor kıyafetleriyle gelenler içeriye kabul edilmiyor, düzgün kıyafetler zorunlu. Ünlü ve zenginlerin kumarhanelerine sıradan insanlar giremiyor ve girenler son derece şık kıyafetler içinde olması da zorunlu. Resimdeki zengin ve ünlüler kumarhanesi.



Bir kaç yat limanı bulunan Monaco'da özellikle lüks yatlar dikkati çekiyor. Tabii ki bunlar zenginliğin göstergeleri.


Monaco Kalesi içinde bulunan Kraliyet Sarayı oldukça görkemli bir yapı. Saat 11.45 de saray girişinde yapılan nöbet değişim gösterisi ilginç.



Yine kale içinde bulunan, Saint Nicholas Catedral hem yapı itibarıyla hem de dönemin ünlü Amerikalı ünlü yıldızı  Grace Kelly ile Monaco Prensi Rainier evlilikleriyle dünya gündemine oturmuş bir katedraldir.


Evlilikten sonra Prenses ünvanı alan Grace Kelly, 1982 yılında geçirmiş olduğu bir trafik kazası sonuncunda hayatını kaybetmiş. Mezarı da bu dral içinde bulunuyor.


Yine bu kale içinde bulunan Oceanographic Museum and Aquarium ilgi çeken yerlerden. Bu müzeyi daha önceki gelişlerimden birinde gezmiştim. Captian Cousteau'nun bu akvaryumu yaratmış ve 1957 -1988 yılları arasında direktörlüğünü yapmış. Akvaryumda çok değişik ve ilginç balıklar dikkati çekiyor.



Formula 1 Grand Prix'inin bir ayağı her yıl Monaco'da yapılıyor. Daha önceki gelişlerimden birinde bu sık virajlı dar yollarda hazırlanmış olan pisti görmüş ve yarışın bu kadar dar ve virajlı yolda yapılması çok ilginç gelmişti bana, ama yarış sırasında orada olamadım.

Ayrıca gezilebilecek yerler olarak, Japon Bahçesi, Opera Binası, Araba Koleksiyonu Müzesi, Kumarhane Meydanı öne çıkıyor burada.


İYİ SEYAHATLER 

FRANSA - LYON

Haziran 2016

Nice'ten sonra şimdi yolumuz Lyon'a. Ulaşımı bu kez kuzenim Akgün'ün arabasıyla gerçekleştiriyoruz. Fransa'da otoyollar oldukça güzel ve rahat bir yolculuktan sonra Lyon'daki otelimize ulaşıyoruz.



Lyon, Rhone ve Saone nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuş. Oldukça sessiz ve sakin bir şehir burası. Ama ben bu kadar sakinliği pek sevmiyorum, dolayısıyla bana göre değil. Üstelik 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında. Gerçi bu gece burada Arnavutluk - Romanya maçı oynanacağı için şehir merkezinde, daha çok Arnavutlar olmak üzere, taraftarlar burada bir canlılık yaratmışlar.



Biz de şehri gezerken Arnavutların coşkularına katılıyoruz, ne de olsa serde Arnavutluk var.))



Lyon'da bulunduğumuz sırada okul arkadaşım Erkan Dülger de oradaydı. Kendisiyle ve yeğeni Mustafa ile buluştuk. Beraberce bir gün geçirdik. Monaco Decatlon mağazasından aldığım bir şortu değiştirmek istedim buradaki mağazada. Mustafa'nın dediğine göre dünyanın en büyük Decatlon mağazası burada bulunuyor. Gerçekten çok büyük bir mağaza ilgilenenlere duyurulur.


Kentin en yüksek tepesine inşa edilmiş olan Notre Dame de Lyon'dan şehrin panoromik görünüşünü izlemek oldukça güzel. Ama buraya ulaşmak biraz zorlu yolculuğu gerektiriyor. Buraya çıkmak için füniküleri tercih ediyoruz. İnişi zevkli, dar, ağaçlıklı bir yoldan, yürüyerek yapıyoruz.


Rhone nehrinin yanında yürüyüş oldukça keyifli. Burada yaşayanlar, nehrin kenarındaki çim alanda güneşlenip dinleniyorlar.


Lyon'un gastronomi merkezi olduğunu yazılarda okumuştum ama biz yine kebapçıları tercih ediyoruz. :)

Yarın yolumuz Brüksel'e

İYİ YOLCULUKLAR



 

FRANSA - NİCE

Haziran 2016

Marsilya'dan yine trenle Nice'e gitmek için yola çıkıyoruz ama grev nedeniyle bizim tren iptal olmuş bu nedenle o istikamete giden bir trene binip Toulon'da inip tekrar başka bir trenle Nice'e varıyoruz. Otelimiz gara oldukça yakın kolayca buluyor ve yerleşiyoruz.


Nice'e daha önce 1993 yılında katıldığımız bir Orta Avrupa Turu ve 1995 yılında katıldığımız  gemiyle Akdeniz Turu'nda olmak üzere iki kez bulunmuştum. Dolayısıyla Nice'i oldukça iyi biliyorum. Bu kez yine İspanya ile yapacağımız milli maçlar nedeniyle burada bulunuyorum.


Nice çok büyük bir şehir sayılmaz ama Fransa Riviera'sının başkenti burası. Uzayıp giden plajı yaz dönemlerinde dolup taşıyor. Denize yakın ve Nice Kalesinden dibindeki bulunan bölge eski şehir, dar sokakları, ilginç yapılarıyla dikkati çekiyor. Daha önceki gelişlerimizde bu dar sokakların birinde kocaman fıçılar içinde çeşitli şarapları satan bir dükkan vardı. Oraya gelenler plastik bidonlara şaraplarını doldurarak alıyorlardı ama bu sefer, yağmurdan çok ıslanmıştık o yüzden çok zaman ayıramadığım için bulamıyorum burasını.


Nice manzarası denizin yanındaki Nice Kalesinden oldukça güzel görünüyor. Buraya yağmura ve rüzgara karşın ısrarla çıkınca, bu güzel manzarayı izliyoruz ama daha sonra da şifayı kapıyoruz tabii ki.


Maçlar nedeniyle ortalık karnaval görüntüsünde, yarın İspanya ile olan maçımızı Nice'in yeni stadyumunda izleyeceğiz. Sahilde çeşitli eğlence ve etkinliklerin yapıldığı mekanlar hazırlanmış. Türkiye Futbol Federasyonu bu sahilde çadır kurmuş ve gelen Türk taraftarlara yardımcı oluyor ve Türk bayrağı dağıtıyor. Hemen yan tarafında İspanya Futbol Federasyonu da aynı şekilde çadır kurmuş aynı şeyi onlar da yapıyorlar.


İlişkiler oldukça samimi ve dostça. Biz de bir elimize Türk, diğer elimize de İspanya bayrağı ve sırtımızda Türk Milli Takımı formasıyla dolaşıyoruz Nice'te


İspanyollar ile karşılaştığımız her ortamda dostça mesajlar veriliyor karşılıklı. Kendilerine güvenleri zaten yerinde adamların ve bize bol şans diliyorlar. Zaman zaman başta ilginç giysililer olmak üzere onlarla resimler çekiliyoruz.


Fransız esnafı da bu yoğunluğu ganimet bilip yabancıları kazıklıyorlar. Akşam yemeği için balık, midye gibi deniz ürünlerini denemek istiyoruz. Yolda restoranına müşteri kapmaya çalışanlar var bizdeki gibi. Birinin önündeki bir kadın bize bütün balıkların taze olduğunu söylüyor ve o restoranda oturup siparişimizi veriyoruz. Gelen balık harbiden dondurulmuş, garsonu çağırıp balıkların taze olduğunun söylendiğini ve bunların tazesiyle değiştirmesini istiyorum. Tabağı götüren garson biraz sonra geri geliyor ve taze balık olmadığını söylüyor. Ben de kendiniz yiyin diye geri gönderiyorum tabağı ve tatsız bir akşam yemeği oluyor bizim için.


Ertesi gün kuzenim Akgün (Adem dayımın oğlu) geliyor Zürih'ten. Hep birlikte Nice'i dolaşıyoruz. Yine İspanyollarla karşılıklı takılmalar, Türk taraftarlar ile slogan atmalarla geçiyor günümüz. Bugün hava daha güzel ama denize girme hayaliyle de geldiğimiz Nice'te rüzgar ve dalgalar nedeniyle bu mümkün olmuyor.


Maçın oynanacağı stadyum oldukça uzak bir yere yapılmış ve buraya otobüslerle gideceğiz. Maçtan üç saat önce Deniz tarafındaki Fan Zone önünden kalkan otobüslerle, İspanyollar ile birlikte karışık olarak gidiyoruz. Otobüs içinde yolculuk eğlenceli geçiyor. Bir yandan biz, sonra İspanyollar sloganlar atarak yolculuk yapıyoruz, herkesin keyfi yerinde. İspanyollar zaman zaman Arda Turan için slogan da atıyorlar. Yanımdaki bir İspanyol, cümleler içinde tek tük İngilizce, ama genellikle İspanyolca bana durmadan bir şeyler anlatıyor. Anladığım kadarıyla insanların birbiriyle sorunları olmadığını, sorunu yaratanların siyasetçiler olduğunu anlatıyor.


Bizi bir yerde indiriyorlar bir de görüyoruz ki stad en az 2,5 - 3 km. mesafede. Bir yol ayrımında taraftarları ayırıyorlar ve farklı iki yoldan gönderiyorlar stada. Nedense Türkleri daha uzun mesafeli yoldan gönderiyorlar. Çünkü onlar için İspanyollar birinci, biz ise ikinci sınıfız AB'de.


Maç başlangıcı öncesi bizim 12. adam adeta şov yapıyor ama Milli Takım buna karşılık veremeyince, kötü bir oyundan sonra 3-0 yenilip kös kös otele dönmek zorunda kalıyoruz.

Yarın yolumuz Lyon'a..


LYON yazımı okumak için tıklayınız...




İYİ SEYAHATLER

FRANSA - MARSİLYA

Haziran 2016


Paris'teki gezimizden sonra, Lyon Garından ( Gare de Lyon) hızlı tren ile Marsilya'ya gideceğiz ama, grev nedeniyle, 3,5 saat olan yolu 4,5 saatte alıyoruz. Grevciler işi yavaşlatıyorlar. Daha önceki Paris yazımda grevcilere Gare de Lyon'da destek verdiğimizden söz etmiştim.

Fransa'da hızlı trenlerle ulaşım oldukça iyi ama fiyatları uçak fiyatlarını aratmıyor. Bazen promosyona denk gelirseniz, ki biz geldik, oldukça ucuza da seyahat edebiliyorsunuz.


Marsilya Saint Charles Garı'nda, daha önce internet üzerinden 2 gecelik pansiyon olarak kullanacağımız evin sahibi Claudine tarafından karşılanıyoruz. Birlikte metro ile evine gidiyoruz ama köpeği Vezir bizi iyi karşılamıyor. Bana biraz ifrit olmuş vaziyette ve sürekli havlıyor. Claudine kalacağımız odalarımızı bize gösteriyor ve o da aşağıda köpeğiyle divanda yatacak. Avrupa Futbol Şampiyonasında evlerini paylaşan aileler de evlerini konuklara açarak para kazanıyorlar.


Claudine çok iyi bir kadın, bize çok samimi davranıyor. Anlaşmamızda olmamasına rağmen, akşam yemekleri ve kahvaltı hazırlıyor bize, üstelik ne yemek istediğimizi sorarak. Rahmetli kocası bir Türk'müş ve Türkiye'yi de büyük ölçüde gezmiş ve belki de bu nedenle bize çok yakın davranıyor. Ancak bir köpek ile aynı evde yaşamak bize rahatsızlık veriyor. Her taraf köpek kılları ile dolu ve kokusu çok rahatsız ediyor bizi. 


Marsilya'ya gelmeden önce şöyle bir incelemiştim burasını. En önemli turistik bölgesi eski liman. Claudine bizi arabasıyla şehri genel tanıtım turuna çıkarıyor. Nerede ne var, ulaşımı nasıl sağlayacağımızı gösteriyor. Bizi eski limanda bırakarak eve dönüyor.

2016 Avrupa Futbol Şampiyonası nedeniyle şehir, restoranlar, barlar dolu. Bir barda TV den maç izlemek istiyoruz, önce yemek yiyecekmisiniz diye soruyor, biz sadece bir şeyler içeceğimizi söyleyince, kabul etmiyorlar. Burası restoran da değil bar üstelik, ama yemek yeme şartı var maç izlemek için. Neticede bir barda kabul ediliyoruz ve maçı izleyip eve dönüyoruz.



Bugün bizim Marsilya'yı gezme günümüz. Metro ile yine Eski Liman (Old Port) gidiyoruz. Burada şehrin önemli turistik yerlerine tur yapan mini tren, indi bindi otobüs (Hop On Hop Off ) bulunuyor ve iki ayrı tur rotası var birisi kırmızı diğeri yeşil. Claudine'in tavsiyesiyle yeşil turu tercih ediyoruz, zaten tura katılacak büyük çoğunluk ta bu turu tercih ediyor. Kırmızı tur ise yürünerek yapılabilecek bir tur ve biz de öyle yapıyoruz.



Bu turda da en önemli durak, Notre- Dame de la Garde. Bu katedral şehri tepeden gören bir noktaya inşa edilmiş. Buradan şehrin çeşitli noktalarının manzaralarını seyretmek oldukça güzel. Buradan maçların oynandığı stadı da görüyoruz. 



Turun sonunda eski limanda her yer karnaval havasına dönmüştü. Çünkü bu gece Fransa - Arnavutluk maçı var. Taraftarlar ilginç giysi ve gösterileriyle dikkati çekiyorlar. Bu sırada Arnavutluk taraftarlarının coşkulu, heyecanlı gösterilerine biz de katılıyoruz, ne de olsa serde Arnavutluk var. :)





Eski liman girişi oldukça korunaklı ve dar bir boğazdan geçerek giriliyor girişinde de bir kale ve karşısında da bir askeri kışla binası bulunuyor. Eski dönemlerde çok güvenli doğal bir liman olmalı burası.

Kale içinde çeşitli etkinlikler yapılıyor, orada bulunduğumuz sırada bir resim sergisi bulunuyordu.


Kale yakınında bulunan Marseille Catedral tadilat nedeniyle kapalıydı. Bize de sadece dışarıdan fotoğrafını çekmek kaldı.


Claudine bize şehir turu yaptırırken, Kürtlerin çalıştırdığı Ankara ve İstanbul isimlerindeki restoranları da göstermişti. Bunlara doğru ilerlerken dayıma, bir kuru fasulye, pilav olsa da yesek demiştim ve gülüşmüştük. Vardığımızda ne görelim gerçekten kuru fasulye ve pilav. :) İnsan memleketinden uzak olunca yemeklerini de özlüyor, oysa belki de kuru fasulyeyi ayda bir yiyoruz Türkiye'de ama orada çok cazip geldi bize.

Artık yarın yolumuz milli takımımızın İspanya milli takımıyla yapacağı maç için Nice'ye


NİCE yazımı okumak için tıklayınız..



İYİ SEYAHATLER