YUNANİSTAN - ATİNA

Ağustos 2015


Meteora'dan sonra şimdiki hedefimiz Atina. Bu yol yaklaşık 280 km. Otoyola kadar olan Meteora ve Lamia arası oldukça kötü bir yol. Otoyola varınca daha iyi seyahat şartlarıyla Atinaya varıyoruz. Otelimizi bulup yerleşiyoruz ve zaman kazanmak için hemen kendimizi sokağa atıyoruz. Otelimizin bulunduğu yer Psiri semti. Daha önce bazı ülkelerde Best Western otellerinde kalmıştık ve internet üzerinden rezervasyon yaparken fiyatı ve adı nedeniyle burasını tercih etmiştim.

Bu bölge, İzmir'liler veya İzmir'i tanıyanlar bilirler, Basmane semtinin arka sokakları gibi. Sokaklar olağanüstü pis, yollar ve kaldırımlar bakımsız. Burası kozmopolit bir şehir ve çoğunluğu mültecilerin yaşadığı ve ticaret yaptıkları bir bölge Psiri. Sokak aralarında güpegündüz uyuşturucu kullananları görmeniz mümkün.


Yolda ilerlerken bir et ve balık haline girdik. Burada et bize göre çok ucuz. Kuzu eti 4 Euro, Hamsi balığı 2 Euro. Dünyanın en pahalı akaryakıtının yanında, sözde tarım ve hayvancılık ülkesi olmamıza rağmen, en pahalı etini de yiyoruz.

 Yunanlı dostlarımız kızmasınlar ama, Atina'yı görmeden önce burasını bir Avrupa kenti olarak hayal ediyorduk ama sokaklarda ilerledikçe tam bir hayal kırıklığına dönüştü.


Kentin, hilafsız bütün duvarları yazılarla dolu, bu sadece Atina'ya özgü değil diğer şehirlerde de bunu gördük. Hatta trafik levhaları da yazıyla kaplanmış durumda olduğu için yönümüzü bulmakta zorluk yaşadık. Bu görüntü kirliliği olağanüstü bir iticilik katmış Atina'ya.



Otelden yürüyerek Monastraki meydanına varıyoruz. Burada bir metro istasyonu var ve gece gündüz yoğun bir kalabalık bulunuyor bu meydanda.


Meydanın hemen sağında müze olarak kullanılan bir cami ve yanında da Hadrian kütüphanesi var.
   

Bugünkü asıl hedefimiz Akroplolis'e çıkmak ve burası yüksek bir tepe üzerinde bulunduğu için bu sıcakta oraya ulaşmak oldukça yorucu. Burada bir mini tren görüyoruz  bu trenle Akroplolis te dahil olmak üzere kentin önemli tarihi yerlerini gezmek mümkün. Ayrıca indi -bindi yapan tur otobüsleri il e de bu turu yapabilirsiniz.



Bu tren ile önce Plaka Semti'nin dar sokaklarında ilerleyerek Akropolis'e ulaşıyoruz. Yaklaşık yarım saatlik bir sürede burayı dolaşıyoruz. Atina'nın bu en ünlü yeri bile bana göre Efes'in yanından bile geçemez ama yaptıkları reklamlar, pazarlamalar sayesinde oldukça çok turist çekiyor burası.




Akropolis'ten Atina manzaraları:






Aynı mini trene binerek gezimize devam ediyoruz. Atina'nın ziyaret edilecek yerlerinden birisi de Parlamento Sarayı. Özellikle sarayın önündeki nöbetçilerin gösterisi oldukça ilginç.



Atina'da ilk akşam yemeğimizi, buradaki canlı Yunan müziğini dinleyerek, Plaka semtinde yedik. Tam bir turistik bölge ve her şey tam manasıyla curcuna ve yediğimiz yemeklerden hiç memnun kalmadık. Ancak isteğimizi  bizi kırmadan kabul ederek Yedikule şarkısının Yunanca versiyonunu çaldılar.


Ertesi akşam, gündüz gezerken keşfettiğim Gazi'deki Keramikos metro istasyonu civarında bulunan, Sardelles/Butcher Restaurant'ta (19 Persefonis, Gazi) ev yapımı şarap eşliğinde harika bir yemek yedik. Akşam yemekleri için kalabalığın olduğu yerleri değil daha çok ara mekanları tercih etmenizi öneririm.


Bu restorandaki bir garson Atina'nın ünlü tatlısı Galaktaboureko (bizdeki Laz böreği) yu illa ki denememizi ve bunu en güzel yapan yerin yerini tarif etti. Burası Omonia İstasyonu civarında bir yer. Orayı arayıp bulduk, adamlar dükkanı kapatıyorlardı bizi beklediler. Bir baklava ve bir galaktoboureko siparişi verdik. Baklava bizim baklavalardan güzl değildi ama, Laz böreği harikaydı. Yolunuz düşerse tavsiye ederim.

PİREUS:



Atina merkeze 15 dakika mesafedeki Pire (Pireus) ye de yine metro ulaşımıyla geldik. Burası da Atina'nın içi gibi oldukça pis, Atina'nın dünyaya açıldığı bu liman kentinin bu kadar bakımsız olması doğrusu bizi şaşırttı. Yine kötü yollar ve kaldırımlar, çok sayıda hırpani kıyafetli insanlar ve parklarda da Suriyeli mülteciler yerlerde yatıyorlar.

İnsan şunu düşünmeden edemiyor, Avrupa Birliği neden Yunanistan'ı almış ta Türkiye'yi almamış birliğe??? Tabii bu sayfanın sınırları bu tartışmayı kapsamaya yetecek büyüklükte değil diyelim ve devam edelim.


Pire limanında çok sayıda yolcu ve ticaret gemisi bulunuyor. Yolcu gemilerinden büyük kapasiteli olanlar buraya turist taşırken, daha küçük yolcu gemileri ise daha ziyade adalara sefer yapıyorlar. Zamanımız yeterli olmadığı için buradan yapabileceğimiz bir kaç ada ziyaretini de yapamadık.


Sıcak havada bir soluklanalım diye, liman karşısındaki barlardan birine oturup dinleniyoruz. Şimdi yolumuz tekrar Atina.

Yarın yolumuz Selanik'e, orada görüşmek üzere...


Yunanistan seyahatimizde SELANİK bölümünü okumak için tıklayınız..


İYİ YOLCULUKLAR
   











TANZANYA SAFARİ - TARANGİRE

 Kasım 2015

Safari'ye bir gün önce geldiğim Arusha'dan başlayacaktık.

Sabah kahvaltıdan sonra Safari firmasından 4*4 Toyota marka arazi aracı ile gelip beni otelden aldılar. İki ayrı adresten bir İspanyol kız ile babası ve bir Hollandalı çifti de  alıp Tarangire’ye doğru yola çıktık. Şehirden çıkmadan, büyük bir markette durup içecek ve meyva vs. aldık,  herkese günde 1.5 lt. su var şirketten..:) Daha sonra bize katılan bir hollandalı ve bir Alman kız ile araçta 7 kişi olduk. 5 gün sürecek safari boyunca birlikte olacaktık.

Safarimizde sırasıyla Tarangire, Serengeti, Ngorongoro ve Lake Manyara ulusal parklarına gidecektik. Safarinin bitiminde de Zanzibar Adası'nın beyaz kumsallarında safari yorgunluğunu atacaktım. Böyle planlamıştım bu seyahatimi.


Resimde safari aracımız, şoför ve rehberimiz Amani ve grubumuzdaki Hollandalı kız ile.

Yol üzerinde bulunan yerleşimlerden geçerken, Arusha'da gördüğümüz yoksul yaşamın aynısını gördük. Özellikle bazı köyler oldukça kötü durumdaydı. 

Bu seyahatim sırasında, Avrupalı beyaz gençlerin özellikle kızların burası için gösterdikleri gayret ve çabayı unutmayacağım. Bunlar mola verdiğimiz bazı yerleşimlerde yaşıyorlardı. Orada bizimle de röportaj yaptılar.


Çok nadiren de olsa fotoğraftaki gibi bakımlı birilerini görebildik. Aslında fotoğraflarının çekilmesinden rahatsız olmuyorlardı ama, fotoğraftaki kadın biraz rahatsız oldu gibi.

Genel olarak yollar asfalt ve güzeldi. Yolculuk sırasında çok sayıda çoban ve sürülere rastladık. Kurak bir mevsim olmasından dolayı büyük baş hayvanlar çok cılız ama küçük başlar pek öyle değildi. Kuzeye doğru ilerledikçe otlar yeşermeye başladı ve hayvanlar da daha besili halde geldi gözüme.


Tarangire Milli Parkı girişinde şoförümüz giriş işlemlerini hallederken ben de kapısı önünde hatıra fotoğrafı çekildim. Fotoğraftaki panoda park içinde uyulması gereken kurallar yazılıydı.

Tarangire Fillerin mekanıydı. Burada çok fil görmeyi umut ediyordum. Milli parka girişle birlikte asfalt yollar, yerini toprak yollara bıraktı. Bu yollarda sarsıla sarsıla ilerlerken, şoföre “Bu doğal masaj mı? “diye sordum, o da gülerek ” Bunun adı Afrika masajı “ dedi. Meğer daha fazlasını Serengeti’de yaşayacakmışız. Serengeti'ye gidince, şimdiki yollar oradaki yolların yanında adeta bulvardı. Tanzanya dönüşü epey böbrek taşı düşürmüş olacağım. :)


Kapıda giriş için beklerken, okulları tarafından parka getirilmiş Tanzanyalı öğrenciler vardı. Fotoğraflarını çekerken çok mutlu görünüyorlardı. Hatta poz verenler dahi oldu.


Burada yine aileleri tarafından safariye getirilmiş Avrupalı beyaz çocukları da gördüm. Büyüklerin bile cesaret edemediği safaride bu çocukları görmek ilginç geldi bana. Ailelerini tebrik ediyorum bu nedenle.


Giriş kapısında ve gezdiğimiz diğer yerlerde de bu heybetli ağaçtan çok sayıda gördük. Rehberimiz  bu ağaçların bir kaç bin yıllık olduğunu söyledi. Gövdeye bakarmısınız?



Ve safari başladı.... Bir anda karşımıza tek boynuzu kırılmış bir impala çıktı ve hemen kameralarımıza yapıştık, ne de olsa ilk heyecandı. Biraz daha ilerleyince uzakta Zebra'ları ve Öküzbaşlı Antiloplar'ı ve İmpala'ları gördük. Uzaktan onları fotoğraflamaya çalıştık. Biraz daha ilerleyince uzakta bir Fil sürüsü gördük. Heyecanla onları da izledik.



İlerledikçe  Fillerle, Zebralarla, Öküzbaşlı Antiloplarla neredeyse akraba olacaktık, aracımızın yakınına kadar geliyorlardı. Safaricilere oldukça alışkın görünüyorlardı.

Filler, sıcak hava etkisiyle artık su birikintisi değil de, yoldaki çamur birikintilerini hortumlarıyla üzerlerine fışkırtıp serinlemeye çalışıyorlardı.


Gün ilerledikçe hava sıcaklığı artmaya başlamıştı. Safari sırasında Zebralar ve Antiloplar bize umursamazca bakıyorlardı. Onlar zaten insanlara alışmışlar, biz de artık vahşi yaşama alışmaya başladık bile. Başlangıçtaki ilk heyecan yerini sakinliğe bırakmıştı ve  her şey doğal gelmeye başladı. 

Ama hiçbir araç yoldan bir hayvan geçerken yola devam etmiyor, onlara kendi yaşam alanlarında rahatsız edecek bir davranışta bulunmuyordu. Burada herşey vahşi yaşam öncelikliydi.


Tarangire'de hayvanlar öncelikli, insanlar ikincildi. Zaten biz onların evinde misafirdik.


Öğle arası bir piknik alanında mola verdik ve hazırlanmış olan kumanyalarımızı yemeğe başladık. Kumanyada, bir parça kızarmış tavuk, ekmek, meyve suyu, kek, yumurta vardı. Kumanya pek de fena değildi doğrusu.


Piknik alanında çok sayıda öğrenci de vardı. Okulları tarafından safariye getirilmişler ve bize ilgiyle bakıyorlardı. Bu sevimli çocuklar ile selamlaşıp fotoğraflarını çektim, mutlu görünüyorlardı.


Piknik alanında bulunan maymunlar insanlara çok alışkındı. Bazen insanların yiyeceklerini ellerinden kapıyorlardı ama insanlara zarar vermeden.

Burada ilk günde Tanzanya dili Swahili’yi sökmeye başladım bile. :) , Hakuna Matata (Herşey yolunda), Pole Pole (Yavaş Yavaş), Jambo (Merhaba), Mambo (Nasılsın),  Sitaki (İstemiyorum).


Tekrar yola koyulduk, sarsıla sarsıla ilerlerken, ileride 4*4 ler durmuş ve içindekiler heyecanlı görünüyordu. Biz de yanlarına gittik. Burası tepe bir yerdi ve aşağıda bir dere vardı ve burada bir aslan yavaş yavaş ilerideki İmpala’ya doğru ilerliyordu. Herkes pür dikkatti ve ben de olayı kamerama kaydediyordum. Belki ileride bir belgesel TV yayınında görürsünüz. :) Bu arada impala aslanı fark edip derenin karşı tarafına geçip gözden kayboldu. Aslan da yavaş adımlarla bir ağaç gölgesine gidip uzandı. Biz de yola devam ettik. Yani bir can pazarına şahit olmadık.


Yolda çok miktarda İmpala, Öküz başlı antilop, Zebra, Yabani domuzKartal ve Fil görerek safariye devam ettik.





Akşam üzeri gece kalacağımız Panoroma kampa geldik. Daha önce buraya seyahat edenlerin yazılarında okuduğumdan daha iyi bir kamptı burası. Çadırda değil, betondan yapılmış çadır şeklindeki binalarda kalacaktık. Odada taştan yapılmış sedirler üzerine iki yatak  konulmuştu. Türkiye’den gelirken uyku tulumu getirmiştim, yatakta onun içinde uyuyacaktım.


Burada mutfak yemekhane ve kafe vardı ve yemeğimizi orada yiyecektik. Aşçımız Bob bize akşam yemeği hazırlamıştı. Burada tertemiz tuvaletler ve banyo mevcuttu. Önce bir banyo yaparak günün toz toprağından kurtulup odada dinlenirken bu yazıyı yazmaya devam ediyordum. Şimdi sırada akşam yemeği molası vardı.


Akşam yemeğimizde sebze çorbası, pilav, etli türlü, mayonezli salata ve meyve vardı. Hepsi birbirinden lezzetliydi, aşçımızın eline sağlık. Geceye Afrika müziği ve dansları eşliğinde devam ederken, ben odama gidip sizin için bu satırları anında yazmaya devam ettim. Resimde aşçımız Bob.

Burada çektiğim video kayıtlarından oluşturduğum film ;



Yarın yolumuz safarimizin en önemli alanı Serengeti’ye…….

Not:

      1- Tabii ki çektiğim fotoğraflar bu kadar değil ama önemli gördüklerimi sadece burada paylaşabiliyorum.
      2- Yazıların bitiminde buralara seyahat edecekler için faydalı olacak bilgileri de paylaşacağım.


Tanzanya seyahatimin SERENGETİ bölümü için tıklayınız..

İYİ SEYAHATLER