ABD - FLORİDA - ST. AGUSTİNE

Haziran 2001          



Savannah'ta kısa bir süremiz oluyor ve dolayısıyla iyice gezemiyoruz orasını. Kahvaltı yapmadan Savannah'tan yola çıkıyoruz, şimdi hedefimiz St.Agustine. Yaklaşık 300 km. yolculuğumuz var. Kahvaltımızı yine arabamızdaki hosteslerimiz hazırlıyor. :)  Zamanımızı iyi değerlendirebilmek için hem kahvaltı yapıyoruz, hem de yolculuğa devam ediyoruz.


St. Agustin'e varınca önce genel bir panoromik şehir turu yapıyoruz. Burası küçük bir şehir. St. Agustine'in en görkemli binası Lightener Museum binası. Burası İspanyol mimari tarzıyla 1887 yılında inşa edilmiş ve güzel korunmuş bir bina. Şimdi müze, city hall ve otel olarak hizmet veriyor. Müzesi oldukça güzel ve gezilmesi gereken bir müze.


St. Agustine 1565 yılında İspanyol amiral, Pedro Menendez de Aviles tarafından kurulmuş. Burada bulunan İspanyolların inşa ettiği kale de oldukça iyi korunmuş ve hala turistik cazibe merkez durumunda.



St. Agustine iklimi tam bir tropikal iklim. Nem oranı oldukça yüksek, yağmur geçişleri sık sık yaşanıyor. Biz de bu yağmurdan korunmak amacıyla satılan poşetlerden giyip korunmaya çalışıyoruz.


Burada Amerika'nın en eski okulu da bulunuyor. Bu bina böceklere dayanıklı sedir ve selvi ağaçları ahşabından yapılmış olan bu bina koruma altında.


Buradaki (Bridge of Lions) köprüsü 471 metre boyunda ve oldukça güzel bir görünümü var.


St. Agustine plajları da oldukça güzel. Bembeyaz kumsalında güneşlenmek ve denize girmek te mümkün.


Kissemmee yazımı olumak için tıklayınız...


İYİ YOLCULUKLAR

ABD - GEORGİA - SAVANNAH

Haziran 2001


Şimdi hedefimizde Savannah. Charleston'dan buraya yaklaşık 370 km lik bir yolumuz var. Charleston'dan itibaren tam bir tropikal iklim havasında yaşıyoruz artık. Ilık ve yağışlı bir hava ve bazen bunaltan bir nem.


Savannah'ta otelimize yerleştikten sonra gezmeye çıkıyoruz.

Burası bir liman kenti. Savannah,1733 yılında koloni döneminde kurulmuş bir kent. General James Oglethorpe liderliğindeki İngiliz donanması bu kente geliyor ve kuruluşu bu tarih olarak kabul ediliyor. Kentin merkezi parkında bulunan generalin heykeli ile resim çektirmeyi ihmal etmiyoruz.


Kentin dokusunda koloni dönemini görüp hissedebiliyorsunuz. Amerikan iç savaşında da stratejik öneme sahip bir kent olmuş. Şu anda da Georgia eyaletinini önemli bir kenti burası.


Limanda dolaşırken bir dönerci görüyoruz. Hemen içeriye girip soruyorum bunun adın.. Dönerci "fil bacağı " diyor. Ben de ona, biz Türkiye'de buna döner deriz diyorum. Tanışıyoruz, burası bir Yunan restoranıymış. İçeriye sesleniyorlar ve  bir genç geliyor. Bu gencin annesi Türk, babası ise Amerikalı 'ymış. Aksanlı bir Türkçe ile konuşuyor ve kendisini tanıtıyor bize.


Daha sonra içeriden bir Türk genci geliyor, Bu gencin adı Mehmet ve  memleketi Çorum'muş. Bir gemide çalışıyormuş, gemi Savannah'a gelince karaya çıkmış, pasaportunu, kimliğini yırtıp atmış. Her şeyi göze almış ve burada yaşamak istiyor.  Şimdi nerelerdedir acaba???

Tanışıklığımız sayesinde bize porsiyonlarda baya kıyak yapıyorlar

Savannah aslında çok turist çeken bir şehir. Ama kısıtlı zaman dilimimiz içinde yeterince gezme fırsatı bulamıyoruz. Yani diyeceğim, ABD seyahatimizin zaman sınırını çok az tutmuşuz.


St. Agustine yazımı okumak için tıklayınız...


İYİ SEYAHATLER



 

ABD - SHOUTH CALİFORNİA - CHARLESTON

Haziran 2001

Chrokee'den sabah yola çıkıyoruz, şimdiki hedefimiz yaklaşık 650 km. sonrasındaki Charleston. Kahvaltımızı yolda arabamızın içinde yapıyoruz, çünkü yolumuz uzun vakit kaybetmemememiz gerekiyor..


ABD'de yollar çok geniş hatta genişletmeye de önlem almışlar mevcut yollardan daha geniş bir rezerve alanı var yolların her iki tarafında. İleri görüşlülük bu olsa gerek. Ülkemizde bu konuda yapılanları düşününce insan üzülüyor bu ülkenin vatandaşı olarak.


Bir de seyahatımız boyunca çok büyük köprüler görüyoruz çünkü seyahat ettiğimiz bölgede çok sayıda akarsu ve göl bulunuyor. Biz boğaz köprülerimizle öğünürken, yol boyu bunlarda onlarcasını görüyoruz. Yani adamlar için sıradan bir olay.


Charleston, ABD'nin en eski şehirlerinden biri. Atlantik Okyanusu kıyısında, iki büyük nehrin birleştiği büyük doğal bir körfez bölgesine konuşlanmış bir şehir. Burası tam bir tropikal iklime sahip, yazları sıcak ve nemli, kışları ılık geçiyor. Bizim olduğumuz dönemde nem oranı oldukça yüksekti ve nefes almada güçlük çekiyorduk. Ayrıca Atlantik okyanusu kıyısında olması nedeniyle kasırgalardan nasibini alan bir şehir burası. Zaman zaman şiddetli kasırgalar sebebiyle çok büyük hasara uğramış.


Koloniyal dönemde de önemli bir yerleşim olan Charleston halen tarihi dokusunu koruyor. Bu zengin tarihi, iyi korunmuş mimarisi, seçkin restoranları ve terbiyeli insanlari ile bilinen Charleston, ve aynı zamanda, Amerika'nın en kibar ve misafirperver şehri, olarak da kabul ediliyor.


Amerikan iç savaşında da önemli bir yere sahip Charleston. O dönemde  buradaki plantasyonlarda çalışan köleler ve sahipleriyle ilgili çok sayıda film izlemişizdir.
Biz de bu plantasyonları dolaştık, plantasyonlarda üretilen ürünlerin satıldığı yerler de var burada isterseniz alabiliyorsunuz. Oldukça rutubetli hava nedeniyle her tarafımız yapış yapış oluyor. 

Charleston aynı zamanda bildiğiniz gibi kendi adını taşıyan dansla da ünlü. 1920 lerde ortaya çıkan bu dans, ritmiyle ve figürleriyle ortalığı kasıp kavurmuş.
Bir çok ünlü müzisyen burada yetişmiş ve yaşamış. En ünlülerinden biri de trompetçi  Louis Armstrong'dur. 
Charleston'da çok sayıda müze de var ancak zamanımızın kısıtlılığı nedeniyle bunlara gitme fırsatı bulamıyoruz.. Yandaki resimdeki, Afrika Amerikan Köleleri Müzesi (Old Slave Mart Museum) bunlardan sadece biri.
Şehirde gezerken, Amerika'nın daha önce bulunduğumuz şehirlerindeki gibi, zencilerin yoksulluk içinde ve kötü binalarda yaşadıklarına şahit olduyoruz.. Kölelikten kurtulmuşlar ama, fakirlikten kurtulamamışlar.

İYİ TATİLLER

ABD - VİRGİNİA - ROANAKE- CHEROKEE

                                                                            Haziran 2001 
                                    

Shenandoah'tan yola çıkarak, yine "Blue Ridge Way" yolunu takiben yaklaşık 170 km. katettikten sonra, Roanake'ye varıyoruz. Roanake turistik özelliği olan bir şehir ama programımızda sadece dinlenme amacıyla konulmuş bir durak bu turumuzda ve sadece bir gecemiz var burada.

Ama yine de biraz söz edelim buradan. RoanakeMaryland ile Tennessee eyaletleri arasında kalan, Virginia eyaleti sınırları içinde yer alan, Roanake ırmağı yanına ve vadisi içinde kurulmuş bir kent.

"Hell on Wheels" dizi filmini izleyenler William Mahone'yi bilirler. Amerikan iç savaşından sonra demiryolu inşaasını anlatan bir film ve o da filmin kahramanı. 

Film, Atlantik'ten Missisipi ve Ohaio'ya kadar uzanan  demiryolları hikayesini anlatıyor. İşte bu demiryolu Roanake'den geçiyor. Bu demiryolu sayesinde Roanake, Amerikan ticaret hayatında önemli bir yer tutmuş.


Şehri şöyle bir genel olarak gezip, bir marketten alışveriş yapıyoruz. Kaldığımız otelde odamızda bir çilingir sofrası kurup akşam yemeğimizi hallediyoruz.


Sabah otelden ayrılarak yola çıkıyoruz, şimdi hedefimiz Cherokee şehri . Zaman zaman sürücü değişikliği yaparak aracı sürüyoruz bu istikamete. Hayalimiz Cherokee kızılderililerini görmek. Yol haritasında Cherokee Forrest diye bir yer görüyorum. Bu ormanda kızılderili görebiliriz belki diyerek, araçtakilerin de olurunu alarak, normal rotamızdan saparak, bu yöne dönüyorum. Bu yol bir tali yol ve yol boyunca gayet güzel köy evleri görüyoruz.

 
Hani Amerikan filmlerinde hatırlarsınız, kuş uçmaz kervan geçmez bir yol üzerinde market vardır , önünde de benzin pompaları olan. Aynı öyle bir marketin önünde duruyoruz. İçeri giriyoruz, kapıdan geçerken o filmlerde duyduğunuz çıngırak sesi. İçeride kasada bir kadın ve az ilerisinde bir adam var. Markette şöyle bir dolanıyoruz, kadın da bizi meraklı gözlerle süzüyor, yabancı olduğumuzun farkında. Birer dondurma alarak kasaya ödeme yapmaya gidiyoruz. Ödeme sırasında kadın nereden ve niçin geldiğimizi soruyor. Ben de Türkiye ve Almanya'dan geldiğimiz ve kızılderili görmek için bu yola saptığımızı anlatıyorum. Kadın bıyık altından gülümseyerek o adama sesleniyor ve benim söylediklerimiz ona söylüyor. Adam da gayet ciddi, burada kızılderili olmadığını sadece buranın adının Cherokee Ormanı olduğunu söylüyor. Bizim gideceğimiz Cherokee şehrinde ve köylerinde kızılderililerin yaşadığını söylüyor. Teşekkür ederek tekrar yolumuza devam ediyoruz. Sanırım arkamızdan baya gülmüşlerdir. :)


Cherokee yolunda Smokey Mountains adı verilen bölgeden geçiyoruz. Gerçekten de dağların tepeleri hep bulutlu ve güzel bir görüntü yaratıyor bu durum.


Hani hep deriz ya bizim memleketimiz dünyanın en güzel yerinde. Bu seyahatte gördük ki ABD'de her türlü iklim ve yaşam şartları var. Her yer nehir, göl, dağ, ova v.s.  Doğa bütün güzelliklerini buraya tahsis etmiş. ABD çok büyük bir coğrafya, kuzeyinde zorlu kış koşulları varken güneyinde yaz yaşanıyor.

Stratejik durumu da önemli, kuzeyinde Kanada, güneyinde Meksika. Başka bir ülke ile sınırı yok, diğer yanları okyanuslar. Kim böyle bir ülkeye kafa tutabilir? Doğal olarak düşmansız bir coğrafyada bulunuyor.


Nihayet Cherokee'ye varıyoruz. Daha önce rezervasyonumuzun yapıldığı otelimize gidip yerleşiyoruz.


Görmeyi hayal ettiğimiz kızılderili çadırını bir meydanda görüyoruz. Artık çadır yaşamı sadece bir anı ve anıt olarak kalmış burada. Ormanda kızılderili görmek hayalimiz karşın, girdiğimiz eğlence merkezinde, normal kıyafetler içindeki bir kızılderiliyi, o zamanın gündeminde olan atari ile oynarken görüyoruz.  Medeniyet (Teknoloji) bütün gelenekleri yerle bir ediyor, Mehmet Akif'in de dediği gibi.


Artık kızılderililer zaman zaman yapılan festivallerde görünüyorlar geleneksel kıyafetleriyle. Biz böyle bir festivale denk gelemediğimiz için bunu yaşayamadık.


Kılavuzumuzda burada biftek yememizi yazıyor ve biz de öyle yapıyoruz. Kaldığımız otelde yemekte iyi pişmiş biftek siparişi veriyoruz. İyi pişmiş dedik ama adamlar neredeyse yakacaklarmış bifteği. Biraz kızıyoruz bu duruma ama yandaki resimde de göreceğiniz gibi garson kızın samimiyeti bizi yumuşatıyor. :)

Sabah kahvaltısında continental kahvaltı yazıyor. Garson kız bize birer tane ortasında reçel olan yaklaşık 10 cm. çapında pide ve çay getiriyor. Biz bunu altlık zannediyoruz, hatta hanımlar kahvaltıdan sonra kahve içerken yeriz diye bir kenara koyuyorlar bunu. Ama başka ne gelen var ne giden, garson kızı çağırıp soruyorum, meğerse continental kahvaltı buymuş orada. Baya gülüyoruz bu halimize. :)

                            
Charleston yazımı okumak için tıklayınız....


 İYİ SEYAHATLER