KOLOMBİYA - CARTAGENA

 ŞUBAT -2023

Önce biraz Cartagena'dan bahsedeyim; Cartagena, yaklaşık 1 milyonluk nüfusuyla Kolombiya'nin Bolivar bölgesi en büyük şehri. 1533'te İspanyol kalesi olarak kurulan şehir, kolonyal dönemde de çok önemli bir rol oynamış.  Tarihi duvarlarının arkasındaki rengarenk, romantik ve capcanlı bir şehir var. Cartagena'nın tarihi sokaklarına ayak bastığınız anda, parlak renkler ve zengin bir kültür sizi bekliyor.

İngilizce olarak Walled City – Duvarlarla Çevreli Şehir olarak adlandırılan Cartagena (Cartagena de Indias), belki de Kolombiya'nın en güzel kenti. Cartagena, rengarenk evleri, canlı gece hayatı ve upuzun plajları ile  çok güzel bir şehir

Marquez'in doğum yeri olan şehir, realizmin de doğduğu yer. Müzeleri, restoranları, begonyaların sarktığı balkonlarıyla büyüleyici.

Cartagena'ya Barranquila'dan yaklaşık 4 saat süren otobüs yolculuğundan sonra vardık. Önceden haritada gördüğümüz şehrin merkezinde bir otele rezervasyon yapmıştım. Havaalanından taksiyle oraya ulaştığımızda, çevrenin tam bir sanayi sitesi olduğunu gördük. Grup arkadaşlarının hepsinin yüzünde hoşnutsuzluk okunuyordu. Resepsiyonda görevli kız, istersek başka bir yere gitmemizi önerdi ve internetlerinden de yararlanabileceğimizi söyledi. Orada bir çalışma yaparak herkesin yüzünün güldüğü bir apartmana transfer olduk.

Burası gerçekten harika manzaraya sahip ve çok güzel bir apartman dairesiydi. Akşam dışarıdan aldığımız yiyecek ve içeceklerle bu güzel manzaranın tadını çıkardık. Ama sadece 2 gece için kiraladığımız bu evden, ne yazık ki sonraki günler için uygun olmaması nedeniyle daha sonra ayrılmak durumunda kaldık. Daha sonra kaldığımız apartman dairesi, çevresi ne kadar iyi olmasa da fena sayılmazdı.


Ertesi günü ilk işimiz plaja gidip yüzüp, güneşlenmekti. Hemen kaldığımız evin yakınındaki plaja gittik. Burası Atlas Okyanusu kıyısı olduğu için oldukça dalgalıydı. Yapılan dalgakıranların üzerinden bile dalgalar geliyordu. Su ılıktı ama bizim denizlerimizdeki gibi keyifle yüzülemiyordu. Hava sıcaklığı 20 derece civarında olmasına karşın, ekvatora yakın olması nedeniyle güneş de çok yakıcıydı ve hiç kesilmeyen rüzgarı da rahatsız ediciydi.

Ayrıca yakıcı olan başka bir şey de, plajdaki Latin güzelleriydi )))).

Plajda kaldığımız süre içinde biramızı içtik, denize girdik, güneşlendik ve ben masaj yaptırdım. Ayrıca müzik yaparak eğlenen bir gruba katılıp birlikte dans ettik.

Akşam bir balık restoranında balık yedik, çevreyi dolaştık ve eve döndük. Cartagena'da rengarenk ışıklarıyla tur otobüsleri, yüksek sesli müzikle kenti turluyordu ama biz bu turlara katılmadık. Bu tur sırasında herkes kamyonlarda hem kenti turluyor, hem müzik eşliğinde de dans ediyordu.

Sabah kahvaltımızdan sonra yeni evimize taşınmak durumundaydık. Eve yerleştikten sonra kenti keşfe başladık.

İlk olarak kaldığımız apartman dairesinden yürüyüş mesafesindeki San Felipe de Barajas Kalesi'ne gittik, Burası şehre seyahat eden hemen hemen tüm turistlerin ziyaret ettiği bir yer. Aynı zamanda 480 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Kale, uzun tarihi boyunca korsanlar, amiraller ve baronlar tarafından işgal edilmiş, ancak bu güne kadar gururla duruyor. 

İspanyol İmparatorluğu'nun Cartagena savunma ağının taçlandıran ihtişamı, kalede ilk kez 1536'da San Lázaro kalesi olarak bilindiğinde başlamış. En etkileyici olanı, Cartagena'nın önündeki körfezin hakim manzarasına sahip mükemmel bir konuma sahip 130 metrelik yüksek bir tepenin tepesinden şehrin büyük bir bölümü gözleniyor.

Burada gezerken gördüğüm Latin kızlarıyla fotoğraf çektirmesem olmazdı.


Buradaki gezimizi bitirince yine yürüyerek Plaza de la Trinidad bölgesine geldik. Gündüzleri çok hareketli olmayan ancak geceleri eğlencenin tavan yaptığı bu bölgeden, eski kent merkezi olan, Walled City yani duvarlarla çevrilmiş eski şehir'e ulaştık. Girişinde de meşhur saat kulesi bulunuyordu. (Bu fotoğraf o anki değil, daha sonra akşam gelişimizde çekilmiş olan bir fotoğraftır).

Bu Arnavut kaldırımlı, ahşap koloniyal binaları, katedralleri ve meydanlarıyla oldukça renkli bir bölgeydi burası. Buraya daha sonraki günlerde de geldik. Buradaki ilk günümüzde, bir düğün alayına da şahit olduk. Oldukça şık ve renkli giysileriyle müzik ve dansçılar eşliğinde yürüyorlardı.

Yolumuzun üzerindeki ilk katedral, Catedral de Santa Catalina de Alejandria oldu.

Cartagena de Indias Katedrali, 1577 ile 1612 yılları arasında inşa edilmiş. Katedralin orijinal yapısı bugün neredeyse hiç değişmeden korunmuş. Katedral, Endülüs ve Kanarya Adaları'ndaki bazilikalara göre modellenen usta inşaatçı Simón González tarafından tasarlanmış. Daha sonra 1908'de katedralin kulesi ve kubbesi Fransız mimar Gaston Lelarge tarafından yenilenmiş.

Burada gezerken rengarenk koloniyal ahşap binalar oldukça güzel görünüyordu.


Gezmekten yorulunca bu kez de faytonla devam ettik gezimize. O da oldukça keyifliydi. Daha önce de yazdığım gibi buraya birkaç kez geldik. Dolayısıyla yazdıklarım sırasıyla değil.

Plaza de Santa Domingo; Cartagena'nın en popüler meydanı. Geçmişteki engizisyon mahkemlerinde yargılananların idam edildiği meydanmış burası. Bugün ise sabah akşam demeden turist akınına uğruyor. Meydan, Santo Domingo adına da burada yer alan Santo Domingo Kilisesinden yer alıyor.

Gezimiz sırasında zaman zaman sokaklarda müzik eşliğinde dans eden gruplarla da karşılaştık. Topladıkları bahşişlerle yaşamlarını sürdürüyorlar.

Buranın en önemli meydanlarından birisi de Plaza San Pedro Claver. Meydanda Iglesia de San Pedro Claver Kilisesi ve metallerden yapılmış heykeller dikkati çekiyor.

Burada güvercinleri de besleyebiliyorsunuz.

Cartagena'da barların kafelerin yoğunlukla bulunduğu yer, Plaza de la Trinidad. Böyle bir ülke ve kente gelinir de salsa gecesi kaçırılır mı? Elbette Nurşen ile beraber Havana Kafeye gittik çok keyifli bir gece yaşadık. Sizlere de en azından videosunu izleteyim.


Burada geçirdiğimiz 5 gün içinde en çok geldiğimiz mekan Plaza de la Trinidad oldu. Daracık sokaklarda ilerlemek, sokağa dökülmüş insan kalabalığı, masa ve sandalyeler nedeniyle, oldukça zordu.

La Trinidad da duvarlarda çok sayıda grafiti görmek mümkün, onlardan bir tanesini paylaşayım. Grafiti sanatçısının duvara o anda çizdiği resmi paylaşmayı uygun gördüm.

Surla çevrilmiş kentin kuzey batısında turistik eşya satan sokak satıcıları var. Eşim buradan bir Latin kızı heykelciği almak istedi ancak Kolombiyada daha çok zamanımızın olduğu ve en son şehirden alacağını düşünerek Cartagena'dan almadı ama ne yazık ki Medellin ve Cali de bunlardan bulamadık ve çok üzüldü. İşte o heykelcikler. Eğer Cartagena'ya giden ve bu heykelciklerden alıp da bize gönderen olursa eşim çok sevinir. (Tabii ki ücretini ödemek kaydıyla).

Kolombiya'nın bizim açımızdan en eğlenceli kenti Cartagena oldu diyebilirim.

Bu bölgede Kolombiya'ya özgü sokak lezzetlerini de tatmak mümkün. Biz de o lezzetleri denedik.

Dedim ya gittiğim ülkelerde güzel kızlar ve kadınlar gördüğümde onlarla fotoğraf çekilmeyi severim. Burada insanlar çok sıcak kanlı ve bu tür teklifleri reddetmiyorlar. Hatta bu konuda biraz çekingen kalan Cihan bile Cali'de fotoğraf çektirdi Kolombiyalı güzellerle. Cali yazımda onu da paylaşacağım. (Yukarıdaki fotoğrafı çeken eşim)

Bazı kafelerin önünde dans edip müşterinin dikkatini çekmeye çalışan Latin kızları da ilgi çekiyordu. 

Bir de saat kulesinin meydanında saat 22.00 den sonra  meydanı hayat kadınları dolduruyordu. Bu arada oradan geçen erkeklere laf atıp diyalog kurmaya çalışıyorlar, geç saate kadar müşteri bekliyorlar şayet bulamazlarsa dönüp gidiyorlardı. 

Burada geçirdiğimiz 5 günün ardından şimdi yolumuz, Kolombiya'nın yine güzel bir şehri olan Medellin'e...

Medellin'de görüşmek üzere....

İYİ SEYAHATLER